Eda Selim'e daha yakın...

0 yorum

Eda Selim'e daha yakın...


Behzat Ç.’nin inatçı ve bıçkın komiser yardımcısı Eda karakteri ile evlerimize konuk olan genç oyuncu Seda Bakan ile, çekimleri Ankara’da süren diziyi, kariyerini ve gelecek planlarını konuştuk.

Behzat Ç., Emrah Serbest’in kaleme aldığı ‘Her Temas İz Bırakır’ ve ‘Hafriyat’ isimli kitapların başkahramanı. Dizinin cast’ına seçildikten sonra kitapları okudunuz mu?


Kitapları duymuştum ama okumamıştım. Dizinin çekimleri başladıktan sonra ilk kitabı okudum. Kitap zaten konusu itibariyle dizimizin de ilk bölümünü içeriyordu. Karakterlerin oluşum aşaması bire bir aynı. Kitabı çok beğendim. Güzel ve sürükleyici. İlk başladığımda okuduğum başka bir kitapla birlikte götürebileceğimi düşünmüştüm ama çok etkilendim ve tüm dikkatimi buna verdim.


İlerleyen bölümlerde kitaptan farklı gelişecek olaylar olacak mı?


Senaristler, dizinin bölümleri için kitabın yazarı Emrah Serbest’e danışıyor. Mutlaka dizinin ve karakterlerin gelişimine göre ilerleyen bölümlerde değişiklikler olacaktır. Ancak bunun ne gibi değişikler olacağını şimdiden söylemek mümkün değil. 


Canlandırdığınız Eda karakterinden biraz bahseder misiniz?


Eda, polis akademisinden yeni mezun olmuş, dediğim dedik bir kız. Komiser yardımcısı ve ofisteki aslında önemli gibi görünmeyen ama davanın gidişatı için çok önemli olan noktaları bulup ortaya çıkartan pratik bir kız. Dizideki karakterlerden Selim’le bir ilişkisi var. Dizinin bir diğer karakteri Harun da Eda’dan hoşlanıyor.


Buradan hareketle, Eda iki aşk arasında kalacak diyebilir miyiz?


Onu henüz bilmiyorum. Ama şu anda Eda’nın Selim’e daha yakın olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca Harun’un sürekli ön plana atılıp ‘Birbirinizi sevmeyin Eda benim olacak’ tavrı da Eda’nın sinirlerini bozuyor.


Rolünüz için ne gibi çalışmalar yaptınız? Daha önce oynadığınız ‘Pars Narkoterör’de yaptığınız çalışmaların bu diziye seçilmenizde faydası oldu mu?


Diziye seçildiğim zaman başlamasına yaklaşık bir ay vardı. Dizinin birinci bölümünün senaryosu sürekli revize oluyordu. Ama senaryoyu okumuştum ve Eda karakteri üzerinde çalışmaya başlamıştım. Silah eğitimi için ekiple birlikte atış poligonuna gittik. Cinayet bürosunu ziyaret ettik. Kendi açımdan silahla yaptığımız çalışmaların atışlarımı geliştirmeme yardımcı olduğunu söyleyebilirim. Zaten ‘Pars Narkoterör’de atış öğrenmiştim. Bu yüzden de ekip olarak silahı elimize aldığımızda herkesten çok daha iyi bir performans gösterdim. Ekibin en iyi atıcısı ben oldum. Onlar ise ilk atışlarda heyecanlarına yenik düştüler.



Fizik kondisyon gerektiren sahneler için bir çalışma yaptınız mı?


Ben rolüm gereği ofis içerisinde olduğum için diğerlerinden ayrı çalıştım. Diğer karakterlere göre Eda biraz daha sakin. Ama günlük hayatımda spor yaptığım için çok büyük bir ön hazırlık gerekmedi.



Bıçkın ve inatçı yapılı bir komiser yardımcısı olarak tasvir edilen Eda karakterini çıkarırken çevrenizden birilerini örnek aldınız mı?


Zaten hayat içerisinde sürekli gözlem yaparak yaşıyorum. Bu iş dışı ya da işle ilgili olabiliyor. Mutlaka, başkalarından gördüğüm ve “Bunu böyle mi yapsam” diye esinlendiğim şeyler oluyor. Ama Eda çok yeni bir karakter ve daha üçüncü bölümü çektiğim için rol henüz tam olarak oturmadı. Benim de zaman zaman kafam karışabiliyor. Onun dışında evet, belirli çizilmiş bir rota var önümde ama onun dışında ‘ne yapabilirim? Nasıl renklendirebilirim?’ diye düşünüyorum. Mesela ilk bölümde yapmak istediğim şeyleri çok fazla ortaya koyamadım. Ama ilerleyen bölümlerde, senaryonun da izin verdiği ölçüde değişik şeyler ortaya çıkacaktır. İnatçılık derken; ben zaten yapım gereği inatçı olduğum için o konuyu baştan halletmiş oldum. (Gülüyor)


Eda ile inatçılık dışında benzer taraflarınız var mı?


Benzer yönlerim mutlaka vardır. Mesela dizideki durum üzerinden örnek verebilirim: Dizide, Selim ve Eda birbirlerinden hoşlanıyorlar ve Harun da bir şekilde bunu hazmedemeyen bir tip olarak ortaya çıkıyor. Gerçek hayatımda böyle bir olayla karşılaşsam, Harun’u anında diskalifiye ederdim. Hiçbir şekilde benimle muhatap olamazdı. Aramıza çok daha güçlü bir set çekerdim. Ama Eda bunu yapmıyor. Daha doğrusu ofiste birlikte çalıştıkları için bunu yapamıyor.


Dizideki oyuncular ile aranızda nasıl bir sinerji var?


Ekibin tamamı çok iyi. Serdar (Akar) Ağabey’in ekibi genelde değişmezmiş ve aynı insanlarla çalışırmış. O yüzden sürekli yanındalar ve aralarında belirli bir sinerji var. Oyuncular çabuk kaynaştı. Çünkü herkes ‘İş nasıl iyi olacaksa öyle hizmet veririz’ mantığında çalışan insanlar. Ben de bu ekipteki herkesten bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Gerek dizide gerekse günlük hayatta Erdal (Beşikçioğlu) Ağabey ve eşi Evlin (Beşikçioğlu) Abla çok tatlı insanlar. Dizinin tekrarını bir kez de onlarla izledik. Ankara’da onlara gittiğim zaman kendimi İstanbul’da olduğum gibi rahat hissediyorum. Sıcakkanlı ve mükemmel insanlar.


Ankara’da çekim yapmak İstanbul’la kıyaslandığında ne gibi farklılar taşıyor?


Dizi Ankara’da değil de İstanbul’da geçen bir polisiye olsaydı farklı bir şey olmayabilirdi. Bu projeyi farklı kılan zaten Ankara’da geçmesi. Başrolündeki Behzat Ç.’nin Ankara’nın bağrından kopmuş gelmiş bir insan olması… Bunların hepsi kendi içerisinde bir farklılık yaratıyor. Dizi, senaryo, ekip ve herkes için Ankara’da olmak yararlı oldu. Ama ‘İstanbul mu? Ankara mı?’ derseniz, tabi ki İstanbul derim. Evim, bütün bağlantılarım; kısaca her şeyim burada. Kendi açımdan kıyas yapamam ama dizi açısından en hayırlısı olmuş.


Komiser yardımcısı Eda, bürodaki erkekler tarafından ‘yaptığın erkek işi’ sözleriyle dışlanıyor. Gerçek hayatta da kadınlar bu tarz baskılar altında kaldığını düşünüyor musunuz?


Bu oluyorsa da, küçük gruplar içerisindeki konuşmalar şeklinde oluyordur. Birçok kadının da kulağına gitmiyordur. Çünkü baktığınız zaman artık kadınlar eskisi gibi değil. Anneannelerimizin onların annelerinin zamanında bu tür baskılar oluyormuş. ‘Hanım evinde oturur, kadın evindedir’ gibi bir mantık varmış. Ama artık böyle olduğunu düşünmüyorum, kadın ve erkeklerde bir ayrım da yapmayacağım. Çünkü kadınların yapamadığı birçok şeyi erkek yapabilir, erkeklerin yapamadığı birçok şeyi de kadınlar yapabilir. O yüzden böyle bir ayrım yapmak saçma geliyor. Ama polislik mesleğine bakınca, fiziksel açıdan yaşanabilen zorluklar düşünülünce erkeklerin baskın olduğu bir meslek gibi görünüyor. Eda da bu mantık yüzünden zor durumda kalıyor. Çünkü cinayet bürodaki tek kadın ve yapabileceği hiçbir şey yok. Bir şekilde kendisini belli etmek zorunda kalıyor. Neyse ki baskın bir karaktere sahip olduğu için bunu en güzel şekilde başarıyor. Zor bir işi var. Bakalım ne olacak? Sanırım ezile ezile büyüyecek.


Sizce oyunculukta kadın ya da erkek olmak öne çıkmada bir farklılık yaratıyor mu?


Erkekler açısından aklıma gelen tek farklılık şu; erkekler nasıl görünüyorsa öyledir. Ama kadınlar, saçını, makyajını yaptığı zaman bambaşka biri haline gelebiliyor. O açıdan, kadının kafası kamera önüne çıkmadan önce bunlarla dolu olabiliyor. Onun dışında çok büyük bir fark olacağını düşünmüyorum.


Eda ile Selim arasında ilerleyen bölümler için bir yakınlaşma görüyor musunuz?


Tabi ki olabilir. Ama bence Selim’le Eda’nın arasında Harun yüzünden hep bir huzursuzluk olacak. Ama dizideki aşk trafiği konusunda Behzat Ç.’nin çevresindeki kadınlar açısından enteresan şeyler yaşanabilir.


Diğer polisiyeler arasında Behzat Ç.’yi öne çıkaran özellikler neler olacak?


Bence diğer polisiyelerle hiçbir alakası yok. Çünkü senaryo tamamen farklı işliyor. Konuşma dili farklı, karakterler ve hikâyeler farklı. Erdal Ağabey de bu konuda çok başarılı, ortaya çok iyi bir karakter çıkardı. Behzat Ç. başlı başına bir kahraman ve bu yüzden diğer dizilerle çok karşılaştıramıyorum. Görüntü açısından bile çok farklı tekniklerle çalışıyoruz.


Bir röportajınızda, çocukken Cüneyt Arkın’a âşık derecesinde hayran olduğunuzu okumuştum.


Çok küçükken evet. Çünkü babam da Cüneyt Arkın’a çok benzer. Öyle olduğu için de küçükken büyük bir hayranlık duyuyordum, ki sanatçı kimliği açısından da hala kendisine çok büyük bir saygım var.


Peki, şu sıralar hayatınızda gerçek anlamda âşık olduğunuz biri var mı?


Adını vermek istemiyorum ama evet şu sıralar çok güzel bir ilişki yaşıyorum. Ve bu ilişkiden de son derece mutluyum.


TÜRVAK’ta oyunculuk eğitimi alıyordunuz. Eğitim devam ediyor mu? Osman Sınav’ın eşi ile çalışmaya devam ediyor musunuz?


Eğitim bitmez. Uzun cümleler kurmaya gerek yok. Her meslekte olduğu gibi, bu işte de eğitimin sonu yoktur. Sürekli kendimizi geliştirmek zorundayız. Osman Sınav’ın eşi Tangül Hanım, Türvak’ta hocalığımı yapmıştı. Beni Osman Sınav’la tanıştırdı ve onun denemelerine girmiştim. Şu anda Türvak’ta eğitimim bitti. Şu anda dizi setlerinde pişiyorum.


Behzat Ç.  ‘Adanalı’ ve ‘Pars Narkoterör’den sonra kariyerinizdeki üçüncü polisiye Polisliğe karşı bir merakınız var mı? Polisi çok gerçekçi canlandırdığınız için mi bu roller size teklif ediliyor?


‘Adanalı’ dizisinde psikolog rolündeydim. Ama dizi anlamında evet üçüncü projem. Ben bu sene için polisiye tarzı bir iş yapmayı düşünmüyordum. Ama senaryoyu okudum çok beğendim. Menajerim de olmam gerektiğini düşündü ve ısrar etti. Senaryoyu beğendiğim için bu projenin içerisindeyim; diğerleri benim için basamaktı. Henüz oyunculukta çok yeni olduğum için her fırsatı değerlendirmeye çalışıyorum. Özellikle polisiye dizileri için tercih edildiğimi düşünmüyorum. Evet, böyle bir denk düşme olayı oldu ama herhalde bu projeden sonra oynamayı düşünmem. ‘Geniş Aile’ dizisinde bir bölüm oynamış ve eğlenmiştim. Komedi dizilerinde rol alabilirim. Enerjimi orada ortaya çıkarabildiğimi düşünüyorum. O yüzden, polisiye işinde büyük ihtimalle bu işten sonra olmayacağım. Sinema filmi olursa olur. Ama dizi olarak hiç düşünmüyorum.


Gelen teklifler arasında tercihlerinizi nasıl belirliyorsunuz?


Çevremdekilerden akıl alıyorum. Fikrine güvendiğim insanların yönlendirilmelerine açık duruyorum. Menajerlerimi dinliyorum, fikirlerini sevmediğim zamanlar oluyor. Bu anlamda seçimlerim sonucu hatalarım olmuşsa bizzat yaşayarak farkına varıyorum. Görerek ilerliyor ve gelişiyorum. O yüzden “Bu senaryo tutar, mükemmel ve öyle hareket edeceğim” durumum yok. Yavaş yavaş tecrübe ile geliştiriyorum.


Aldığınız oyunculuk eğitimi ilerleyen zamanlar için oyunculuk her şey mi olacak? Bir sunuculuk geçmişiniz de var…


Sunuculuğu, okulda öğrenciyken yapmıştım. Onu meslek olarak düşünmedim. Paramı kazanıyordum. Müzikle ilgili her şeyi çok sevdiğim için müzikle ilgili işlerin içinde olmayı her zaman istemişimdir. O öyle bir deneyimdi, güzel oldu. Ama ben oyunculuk dışında bana gelen teklifleri değerlendirmiyorum. Belki ileride olabilir ama şu anda sadece oyunculuğa odaklandım ve öyle gitmesini istiyorum.


Dizi harici neler yapıyorsunuz?


Boş zamanlarımda zaten bir projeyle ilgilendiğim için, çekilen bölümle ilgili değerlendirmeler yapıyorum. Ondan sonra senaryo geliyor. Sesli çekim olduğu için ezberle ilgileniyorum, sahneyi çalışıyorum. Onları da yaptıktan sonra aileme ve arkadaşlarıma vakit ayırıyorum. Kendimi geliştirmek için kitap okuyorum ve sinema, tiyatro izlemeye çalışıyorum. Ama bunlar zaten insanın yapıyorum, ediyorum demesini bile gerektirmeyecek şeyler. Bunları yapıyorum demek bile bana garip geliyor. Festivallere gidiyorum, ilginç oyunlar gelmişse onlara gidiyorum.


Seda Bakan’ın en çok keyif alarak yaptığı şey nedir? Neşeli kalmak için itici gücünüz var mı?


Enerjisi bana iyi gelmeyen insanların yanında kalmak istemiyorum. Bana iyi gelen şeyleri hissediyorum ve onları yapmaya çalışıyorum. Kendimi durduk yere ‘bunu yapmak zorundayım’ diye zorlamak istemiyorum. Bu bir işse onu yerine getirmek için çalışıyorum ama özel hayatımda istemediğim bir şey için kendimi çok fazla zorlamam.


İlerleyen zamanlar için kendinizi nerede görüyorsunuz? Böyle bir kurgunuz var mı?


Hiçbir şey düşünemiyorum. Hayat önüme ne getirecek? Neler olacak… Ama istiyorum ki hep bu işi yapayım, bu iş üzerinde gideyim ve ilerleyeyim. Bunu gerçekten gönülden istediğime göre böyle olacağını düşünüyorum. Ama ileride büyük bir ihtimalle bunu yapacağım, gibi bir şey söyleyemem. Zaten ‘Talihi kendinize güldürmek istiyorsanız, planlarınızı anlatın’ derler ya, ben de kendime saklıyorum. 


Röportaj: Erdinç YAPAN

Hakan Hatipoğlu "Bizim dizi derbi maçını bile geçecek!"

0 yorum

Bizim dizi derbi maçını bile geçecek!


Onu "Var Mısın? Yok Musun? adlı yarışma programında sempatik tavırları ile tanıdık. Ardından Survivor da ne kadar atletik ve tuttuğunu koparan bir genç olduğunu gördük. Şu sıralar ise Behzat Ç.' adlı diziyle evlerimize konuk olan Hakan Hatipoğlu ile yeni projesi ve gelecek planları üzerine konuştuk...

Gizem ile kameralar karşısında başlayan aşkım önümüzdeki yıl güzel bir yaz düğünü ile taçlandırmak isteyen Hakan Hatipoğlu tam da göründüğü gibi aksiyon insanı. Rol aldığı diziye çok güveniyor. "Bizim dizimiz o gün oynanacak derbi maçlarını bile sollar" diyor.

'Behzat Ç.' dizi sektörüne hızlı bir giriş yaptı. Diziden ve karakterinizden biraz bahseder misiniz?

Gerek senaryo, gerekse oyuncu kadrosu olsun, profesyonel yapım firması ile birlikte her şey dört dörtlük. O yüzden Behzat Ç. bu senenin en iddialı yapımı. Şuna inanıyorum ki gün gelecek, pazar akşamı yayınlanan dizimiz o gün oynanacak bir derbi maçının bile önüne geçecek. Belki bizim diziye göre derbinin gününü değiştirebilirler! Ben Selim adlı karakteri oynuyorum. Cinayet büronun en acemi polislerinden biri. Biraz sıra dışı görüntüsü var; küpe takıyor, rahat tavırlar sergiliyor. Acemilikten dolayı biraz çekingen ama akıllı... Ofiste çalışan ve tek kadın olan Eda ile yakınlaşması var. Eda da Harun ile Selim arasında kalıyor. Aralarında, birbirine gıcık olma, tavır alma, hoşlanma gibi karışık duyguları barındıran bir aşk üçgeni var. Keyifli bir rol ve hazırlıklarımız çok iyi gitti.

Yakışıklı ve acemi polis Selim için ne gibi bir hazırlık yaptınız?

Silah tutmayı öğrendim ve gerçek silahla ateş ettim. O deneyimi yaşadıktan sonra, şu an oyuncak silahı tutarken bile nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımın farkında oluyorum. Bu da role daha farklı ve özenli yaklaşmamı sağlıyor. Küçükken aklıma polis rolü oynayacağım gelmezdi ama her zaman polislere karşı çok büyük sevgim ve saygım vardı. Çok zor bir iş yapıvorlar. Maçlara sık giden biri olarak, polislerin ne kadar zor görevler yaptığını yakından görme fırsatım da oluyor. O yüzden bu rolü keyifle yapıyorum. Ayrıca sporcuyum ve çevik bir vücuda sahip olduğum için rolüme uyumda zorluk yaşamadım. Bunların dışında, dizimizde bizlere danışmanlık yapan eski bir polis müdürü var. Çünkü polis, soğukkanlı olmalı, çok hızlı tepkiler vermemeli, bazen iyi sorgu yapabilmeli ve iyi sonuçlar çıkarabilmeli. Onun dışında çalışkan olmalı, işini çok sevmeli, insanlarla iyi geçinmeli ve insan psikolojisinden anlamalı.

Dizi ekibiyle uyumunuz nasıl?

Zaten iyiydi ama ben iki gün önce bunu daha iyi anladım. Dizinin ilk bölümünü seyrettiğimde kendimden dolayı mutsuz oldum. Çünkü sonuçta ilk deneyimim ve bu yüzden çok başarılı olamayacağımı biliyordum. Ama bunu görmek beni biraz daha kamçıladı. Bunu paylaştığım bütün oyuncu ağabeylerim, ablalarım hepsi benimle tek tek konuşup; "Hakan canını sıkma, kötü olan bir şey yok. İlk bölüm olduğu için her şey çok farklıydı, sana yardımcı oluruz" dediler. Bu aralar, sahnelerimi farklı farklı çok iyi oyuncularla çalışıp sonra çekime giriyorum. Eminim ki insanlar, üçüncü dördüncü bölümden sonra daha farklı ve biraz daha rol yapabilen bir Hakan'ı izleyecekler ve farkı görecekler.

Selim rolü size teklif edildiğinde oyunculukta çok yeni olduğunuz için stres yaşadınız mı?

Bunu kabul ediyorum, bu işi bilmiyorum. Ben zaten sokaktaki biriydim. Belki popüler olduğum için buradayım ama bir yandan da oyunculuğu istediğim için dizideyim. İstiyorsam ve buradaysam bunu da en güzel şekilde öğrenip bunu sunmam lazım. O yüzden elimden geleni yapacağım ve belki belirli bir süre sonra Selim karakteri dizinin lokomotif karakterlerinden biri olacak.

Aksiyon ağırlıklı bir dizide oynamanızda sporcu fiziğinizin etkisi oldu mu?

Acun Bey her zaman "Bir aksiyon dizisi senin hem fizik hem da kafa yapın için çok doğru bir proje olur. Görürsün, sana öyle bir teklif gelecek" diyordu. Yine bildi. Ne zaman iddiaya girsek kazanıvor. Ben daha farklı bir rol düşünüyordum. Böyle bir rol geldiğinde, aklıma Acun Bey'in söyledikleri geldi. Geçenlerde rol gereği bir sandalyeye doğru ittirilip, üzerine düştüğüm sahneyi çektik. Bu sahne sırasında üzerine düştüğüm sandalye kırıldı ve sırtım boydan boya morluklar içerisinde kaldı. Ama ben zaten bunları istiyorum. İstiyorum ki yanımda fünyeler patlatılsın, bir yerden bir yere uçayım ya da yüksek bir yerden atlarken ateş edilsin.

Selim, Hollywoodvari bir polis mi olacak?

Selim çok acemi ama gerek görüntü, gerekse kafa yapısı olarak teşkilatın yüzü oldu. İlerleyen dönemlerde teşkilatın önemli polislerinden biri olacağını düşünüyorum. Biz Hollyvvood a değil Hollyvvood bize özensin. Çünkü bu iş, polislikle, halkını sevmekle, onunla iyi geçinmekle, onu korumakla ilgiliyse bence bunu Türklerden iyi kimse yapamaz.

Behzat Ç.'yi diğer polisiye dizilerinden farklı kılan neler var?

Diğer dizilere göre, çok daha karmaşık ama yerelleşmiş suçları inceleyen bir cinayet büro ekibinin hikâyesini anlatıyor. Ekibin başında da örneğine belki doksanlı yıllarda rastladığımız ama şimdi olmayan, çok başarılı, şahsına münhasır anti kahraman bir polis karakteri Behzat Ç. var.

30 yaşındasınız. İlerleyen zamanlar için kariyer anlamında bunun bir dezavantaj yaratacağını düşünüyor musunuz? "Geç kaldım" endişesi taşıyor musunuz?

Kesinlikle yok. Çünkü bir kere hissettiğim yaşın çok ilerisindeyim. Sporcu olduğum için görüntüm de daha genç duruyor. Kendimi hiç 30 gibi hissetmiyorum. O yüzden ben 23 ya da 25 yaşındayım. Hatta insanlar 'Var Mısın? Yok Musun'da beni görüp, "Bu çocuk nasıl bu kadar mantıklı konuşuyor ve kendisini güzel ifade ediyor" dediklerinde kafalarında 23 yaşında bir Hakan vardı. Halbuki Hakan 30 yaşında. Yani ben 30 yaşında düşünüp 20 yaşında görünen bir insanım.

Survivor yarışmacılarından Uğur Pektaş'ı 'Arka Sokaklar' isimli polisiye dizide izlemiştik. Siz de Survivor'dan sonra polisiye bir yapımda karşımıza çıkıyorsunuz. Bu tesadüfü neye bağlıyorsunuz?

Uğur, televizyonda beğenilmiş, atletik bulunmuş, koşmuş, zıplamış, rolünün hakkını vermiş biri. Ben de aynı şekilde Survivor'da birinci olmasam bile bir şekilde sivrildim. İnsanların ekranda görmek istedikleri biri olduğum için de rollerimiz benzer karakterlerde kesişti diyebiliriz. Ben böyle olduğunu düşünüyorum. Uğur'u da çok başarılı buluyorum. Onun oynadığı ilk bölümleri izleyince, benim de moralim düzeldi diyebilirim. O da ilk bölümlerde biraz tutuktu ve sonrasında toparlayarak iyi bir oyuncu oldu.

Bir aksiyon dizisi seçmenizin altında, profesyonel olarak sporla ilgilenmeniz yatıyor olabilir mi? Ne gibi faydalarını görüyorsunuz?

İkisinde de paralel şöyle bir nokta var: Sporcu insan kendisine çok güvenir. Bir polis de kendisine çok güvenmeli. Ben bir sporcu olduğum için, kendime hem fiziki hem de kafa yapısı olarak güveniyorum. Antrenmandan çıkıp eve giderken, sokağa bakıp evimi gördüğümde "Binaların üzerine basıp yürüyebilir miyim?" acaba diye düşünen bir insanım. İçimde böylesine bir enerji var. Polislik de bence kendine güven enerji ve sağlam bir vücut gerektiriyor. O yüzden çok benzer buluyorum. Fark olarak, sporda gol atmaya çalışırken, burada suçluları yakalamaya ve adalete teslim etmeye çalışıyoruz.

Behzat Ç. dizisinin geleceğini kendi açınızdan bakınca nasıl görüyorsunuz? Size ve Türkiye'deki polisiye dizilere neler getirecek?

Polisiye diziler çok arttı ve bu güzel de bir şey. Maalesef toplumumuz polisini bazen sever bazen de iyi geçinemez. Burada tabi ki sadece halkı da suçlamak yanlış ama iki taraf da belirli özverileri göstermediği için böyle oluyor. İki tarafın da birbirine ılımlı yaklaşması gerekiyor. Belki bu diziler sayesinde, polislerin her zaman insanların güvenliği ve rahatlığı için çalışan insanlar olduğu gerçeği gösterilerek halk bazında sempati kazanmaları sağlanabilir. Bu da dizilerin yapacağı bir sosval sorumluluk hareketi olur. Ben bu dizilerin artmasını biraz da buna bağlıyorum. Aynı zamanda yine diziler sayesinde halkın üzerine düşen sorumluluklar da anlatılabilir. Bir suçu ihbar etmek, suçun oluşmasını engellemek, suçlunun eşkâlini bir kenara yazmak gibi...

"ACUN ILICALI, TAM BİR BAŞARI HİKAYESİ"

Sosyal sorumluluk projeleri dendiğinde, engelliler için kurduğunuz 'senistersen' isimli siteniz akla geliyor...

Evet, ama bu konudan fazla bahsetmek istemiyorum. Çünkü ben bu projeyi 1.5-2 yıl devam ettirdim ancak hiçbir destek göremeyince, maalesef kapatmak zorunda kaldım. Bu iş için ayda 2.500 TL para harcıyordum ve ciddi bir paraydı. O yüzden bir yerden sonra destek de bulamadığım için küstüm.

Ünlü isimler sosyal sorumluluk konusunda yeteri kadar duyarlı mı?

Ben bunu tanınmayan biri olarak yapmıştım. Ama dünyaya baktığınız zaman her ünlünün bu tarz sosyal sorumluluk projelerinde bulunması gerekir. Bu illa ki bir projeyi alıp yapmak değildir. Mesela benim şöyle bir yaklaşımım var; Bir çocuk sokakta beni tanıyıp yanıma geldiğinde, ona 'Dişini fırçalıyor musun?' Erken yatıyorsun değil mi?' 'Spor yapıyor musun?' gibi sorular sorarak, onu spora ve sağlıklı yaşama teşvik edecek şeyler söylüyorum. Çünkü biliyorum ki bu çocuk, beni yaşına daha yakın olduğum ve televizyonda gördüğü için rol model olarak benimsemiş. Bana karşı bir sempatisi var. O yüzden ona bir şev söylediğimde dönüşü daha kolay ve çabuk olabilivor. Ben herkesin aldığı kadar bazı şeyleri vermesi gerektiğine de inanıyorum. Verici toplum, verici insanlar olmamız sadece ünlüler ve göz önünde olan insanlar için değil toplumun her kesimi için çok önemli.

Acun Ilıcalı sizin için ne anlam ifade ediyor?

Kesinlikle bir başarı hikâyesi; çok zeki ve halka inebilen bir insan. Acun Bey'i en çok öne çıkaran şey de onun halka inebilmesi. Birçok ünlü, onun geldiği noktada farklı şekilde davranırken, o hiçbir zaman değişmedi. Daha doğrusu, herkes onu çok sevdi. O yüzden, dediğim gibi halktan biri olması ve doğal olması onun en büyük avantajı. Nasıl diyeyim; aramızda çok farklı bir ilişki var. Onu gerçekten çok seviyorum.

Oyuncuların size yardımcı olduğunu söylemiştiniz. Eğitim konusunda ne gibi planlarınız var?

Şu aralar profesyonel olarak bir oyuncu koçu desteği almayı düşünüyorum. Herkes bana yardım edebilir ama birinin benden tam olarak sorumlu olması, aramak istediğim anda arayabilmem çok daha farklı bir şey. Bu dizi uzun soluklu olacağı için açıkçası hangi ara oyunculukla ilgili bir şey yapabilirim bilmiyorum ama Türkiye'de oyunculuk eğitimi almak istiyorum.

Dövmeleriniz göze çarpıyor. Bir oyuncu olarak bunun sıkıntısını yaşıyor musunuz?

Vücudumda çok dövme var ve bu konuda pişmanım. Çok açık söyleyeyim, oyuncu olacağımı bilseydim hiç birini yaptırmazdım. Düşünsenize kolunuzda bir sürü işaret var. Bir polisi de oynayabilirsiniz, gerekirse bir cami hocasını da... O yüzden esasında bir hata ama pişman mıyım? Oyunculuk anlamında pişmanım ama onun dışında vücudumdaki dövmeler hayatımın önemli anlarını simgeliyor. Yanımda taşımayı sevdiğim şeyler, o yüzden çok aradayım. "Sildirmeyi düşünür müsün?" diyorlar bazen. Açıkçası pek düşünmüyorum, zaten artık çok ileri makyaj teknolojileri var.

"ÖRNEK BİR ÇİFT OLMAYA ÇALIŞIYORUZ"

Survivor yarışmasında başlayan Gizem ve Hakan aşkı evliliğe doğru gidiyor. Kamera önünde başlayan bu ilişkiyi nasıl tanımlıyorsunuz ?

Gizem'le ben 'Var Mısın Yok Musun?'da tanıştım. Ancak daha sonrasında bir ilişki başladı. Esasında göz önünde olması ve böyle başlaması çok zor bir şey... Ama insanlar bizi sevmişler, çift olarak benimsemişler. Bizi, sokakta kavga eden çiftler gibi görmüyorlar. Bizi takip eden genç kitlemiz var. Bu insanlara karşı sorumluluk taşıyoruz. îki genç nasıl durmalı yan yanayken nasıl ilişki yaşamalılar... Biz buna Survivor'da dikkat ettik ve hala da dikkat ediyoruz. Kimse bizim için sokak ortasında kavga ediyordu ya da uygunsuz bir durumdalardı diyemez. Tartışacaksak bile bunu gözlerden uzak bir yerde yapıyoruz.

Nişan ve nikah süreciniz nasıl gidiyor?

Bir ay içerisinde nişan olacak. Nikâhı da inşallah yaz aylarında düşünüyoruz. Fatih Terim'in, Gizeme nikâh şahitliği için sözü var. Nikâha doğru arayacağız, inşallah kırmaz.

Milli bir sporcu olarak ülkemizde sadece birkaç spor dalının öne çıkması sizi rahatsız ediyor mu?

Sutopu dünyada sadece Slav ülkelerinde ve Macaristan'da öne çıkıyor. Türkiye'de maalesef amatör sporların bile en az bilineni. 12 Dev Adam'ın kazandığı başarı, Türkiye'nin reklamı açısından büyük bir başarı oldu. Bazı güreşçi, tekvandocu ya da atlet arkadaşlar çıkıp kendilerine gösterilen ilgisizlikten yakındılar. Bir tekvandocu çıkıp da "Ben 12 Dev Adam'ın yaşadığı başarıyı 12 kez yaşamışım ama onların dörtte biri ödül almışım" diyorsa bence burada hem o spora yapılan yatırımı hem de ödülün adil dağılımını sorgulamak gerekiyor.

Röportaj: Erdinç Yapan

Behzat Ç. 6. Bölüm izle seyret Behsat Behcet Behçet Behçat FRAGMAN ÖZET İZLE

0 yorum

Behzat Ç. 6. Bölüm izle seyret  Behsat Behcet Behçet Behçat FRAGMAN  ÖZET İZLE

Behzat Ç. 6. Bölüm izle seyret  Behsat Behcet Behçet Behçat FRAGMAN  ÖZET İZLE


Behzat Ç. 6. Bölüm izle seyret  Behsat Behcet Behçet Behçat FRAGMAN  ÖZET İZLE


Behzat Ç. 6. Bölüm izle seyret  Behsat Behcet Behçet Behçat FRAGMAN  ÖZET İZLE


Behzat Ç. 6. Bölüm izle seyret  Behsat Behcet Behçet Behçat FRAGMAN  ÖZET İZLE

Behzat Ç. Bir Ankara Fenomeni

0 yorum

Behzat Ç. Bir Ankara Fenomeni


Şimdiden kült olmaya aday bir dizi ‘Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi’. Star TV’de yayınlanan dizide bütün roller ince ince işlenmiş, herkes tutkuyla oynuyor. Ama Erdal Beşikçioğlu’nun performansı her şeyin üzerinde...

- Ankara’nın bağrından çıkan bir dizi Behzat Ç. İstanbul merkezli dizi ve sinema sektörünün işleri arasından sıyrılıyor.

- Bunda oyuncuların performansı kadar, usta işi senaryosu (genç polisiye yazarı Emrah Serbes’in kitabından uyarlanmış), genel yönetmen sıfatıyla mutfakta Serdar Akar gibi bir ismin bulunması etkili.

- ”Performans” demişken, kendisi de Ankaralı olan Erdal Beşikçioğlu’na dikkat çekmeden geçmemeli. Tiyatro kökenli oyuncu, rol yapmıyor adeta rolü yaşıyor.

- 40 yaşındaki oyuncu, ‘Köprü’ dizisiyle adını duyurdu. İlk sinema deneyimi yolunun  yeniden kesiştiği Serdar Akar’ın sarsıcı filmi ‘Barda’sıydı. Bol ödüllü ‘Bal’ filminde de  oynadı. Şu sıralarda ‘Kurtlar Vadisi  Filistin’in setinde ter döküyor.

- Diziye dönersek, bu akşam  dördüncü bölüm ekranda olacak.  Dizinin fanatikleri internet   bloglarında, paylaşım sitelerinde BEHZAT Ç.’ye övgüler düzüyor.

- Eşkisözlük’ten alıntılayalım: “Piyasadaki kıytırık ve sahte polis dizilerine inat neredeyse tüm replikleri, küfürleri, lanları, lunları ile gerçeğe en yakın polis dizisi”,  “Ohh be sonunda, bizim polisin ekranda doğruya yakın göründüğü bi dizi ... Erdal Beşikçioğlu da muhteşem olmuş elbet, hay ellerini öpeyim senarist ekibin...”

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi’nde Erdal Beşikçioğlu’nun yanı sıra  Ayça Varlıer, Canan Ergüder, Ege Aydan, Seda Bakan ve Hakan Hatipoğlu rol  alıyor.

Genel yönetmenliğini Serdar  Akar’ın yaptığı dizinin bu bölümünde Behzat Ç. ve Bahar yıllar sonra   tekrar yakınlaşmaya başlamıştır.  Bahar’ın oğlu Ulaş bu durumu fark eder ve rahatsız olur. Ulaş, Behzat Ç.’yle annesinin görüşmesine engel olmaya karar verir.

Cinayet Büroda Behzat Ç.’yi  Mülkiye Müfettişi’ne ispiyonlayan  kişinin kim olduğu merak edilmektedir. Bu kişi sürpriz bir isim çıkacaktır.

Milliyet Cadde

"Role iyi hazırlanmak için cinayet davalarına girdim"

0 yorum

.Role iyi hazırlanmak için cinayet davalarına girdim.

“Binbir Gece” ve “Bıçak Sırtı”nın iddialı oyuncularından Canan Ergüder, uzun aradan sonra ekranlara Emrah Serbes’in aynı adlı romanından uyarlanan “Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi” ile döndü. Dizinin kilit karakterlerinden “savcı Esra”yı canlandıran Ergüder, yer alacağı tiyatro ve sinema projeleriyle daha uzun süre gündemde kalacağa benziyor.

Kitapta savcı bir erkek… Dizide kadın olmasına nasıl karar verildi?
- Bana tekst ilk geldiğinde sadece yan karakterdim, ama cast da tam belli değildi. Yan karakter olmama rağmen tekst beni çok heyecanlandırdığı için “Ne olursa olsun bu işte yer almak istiyorum” dedim. Bu heyecana onlar da kayıtsız kalamadılar ve savcı karakterinin bana uygun olabileceğini söylediler.

Nasıl bir kadın Esra?
- Kötü bir kadın değil. Zaten tek bildiğim, yine kötü bir karakter oynamak istemediğimdi.

Neden?
- “Binbir Gece” önümü açan bir dizi ve orada oynarken çok eğlendim. Ama sonrasında “Bu kız bu rolleri iyi oynar” demeye başlamaları beni sinir etti.

Esra’nın hangi özelliklerini sevdiniz?
- Savcının işini çok sevmesi ve idealist olmasını sevdim. Biraz doğrucu Davut., dik başlı. Zaten bir kadının savcı olması zor.

SETTE DEĞİL TİYATRO SAHNESİNDE GİBİYİM

Nasıl hazırlandınız bu role peki?
- Çok iyi bir danışmanımız vardı. Beni Bakırköy Adliyesi’ne gönderdi. Bir günümü orada geçirdim. İnanılmaz bir deneyimdi. Resmen cinayet davalarına katıldım. Ayrıca o adliyedeki tek kadın savcıyla tanışma, fikir alışverişinde bulunma imkanım oldu.

Çekimler Ankara’da yapılıyor. Nasıl geçiyor oradaki set günleri?
- Öncelikle ekibimi çok seviyorum. Çok ciddi ve seri çalışan bir ekip... Teknolojisi de farklı fotoğraf makineleriyle çekiliyor. Bir oyuncu için çok güzel bir his, çünkü nereye bakacağımı biliyorum ama kamerayı hissetmiyorum. Bu sette değil de tiyatro sahnesinde gibi hissediyorum kendimi.

Kendi dizisini izleyenlerden misiniz?
- Yaptığımı görmek zorundayım, tabii ki izliyorum. Beni ilgilendiren karakterler nasıl ilerliyor, bizim sahnelerimiz nasıl olmuş, bunlara bakmam lazım.

Gelelim diger projelere... Siz bir de sinema filmi çektiniz. Adı “Will” yanılmıyorsam...

- Evet, ben bu sene inanılmaz bir filmde yer aldım. “Will” İngiliz-Türk ortak yapımı. Ben Boşnak bir köylüyü canlandırdım. Çekimler de Cumalıkızık’ta yapıldı.

RESTORAN MI AÇAYIM OYUNCU MU OLAYIM!

Fazla Avrupai bir görüntünüz olması üstlenebileceğiniz rolleri kısıtlıyor mu sizce?
- Aslında böyle bir dezavantaj olduğu doğru. Avrupai göründüğüm için bana yerel halktan birini oynatmayı düşünmüyorlar. O anlamda yapımcıların biraz kendilerini aşmaları gerek. Karadenizli bir kadını da oynayabilirim rahatlıkla... Bu toplumda renkli gözlü, sarışın insanlar yok mu? Bir de insanlar nedense beni hep kadın kadın görmeyi seviyor. Oysa gayet minyonum., hiç öyle frapan giyinmem. Rahat bir insanım. Sanırım insanların her şeyi yapabileceğimi anlayabilmesi için önce tiyatroya gelmeleri gerek.

Bu durum canınızı sıkmıyor mu?

- Buna canımı sıkacak olursam işin içinden çıkamam. Çalıştığıma şükrediyorum. Çok uzun süre garsonluk yaptım ben; garsonluk esas işimdi, oyunculuk ise yan işim. O işte o kadar çalıştım ki “restoran mı açacağım yoksa oyunculuk mu yapacağım” demeye başladım sonunda! Şu an benim hayatımda sadece oyunculuk var tabii ama ileride restoran işine de girebilirim.

Tiyatroya devam mı?
- Evet... Bu sezon “Bomba” oyunuyla sahnedeyim. Geçtiğimiz sene bana Afife ödülü kazandıran “Bayrak” ise biraz geç başlayacak. sezondan geç başlayacak. Berkun Oya tüm oyunları birlikte dönüşümlü olarak oynayacağız.

İlgi nasıl oyuna, izleyici sıkıntısı yaşanıyor mu?
- Hayır, her şey gayet iyi gidiyor. “Bomba”nın ilk iki seansı da doluydu. Küçük bir salon ve 15 dakikalık bir oyun olunca, geleni çok oluyor. “Bayrak” ise beni farklı bir kulvara yerleştirdi. O anlamda o oyuna çok şey borçluyum.

TARDU İLE İLİŞKİMİZ GAYET GÜZEL DEVAM EDİYOR
“Binbir Gece” döneminde özel yaşamınız çok deşildi. Anladığım kadarıyla bui konulara girilmesi sizi epey rahatsız ediyor...
- Özel hayatıma dokunulmasını, deşilmesini sevmiyorum. Bunu hiç tanımadığım insanlarla niye paylaşayım ki? “Halka mâl oldunuz” sözü de bana bir şey ifade etmiyor. Beni gündemde tutacak tek şey işimdir.

Yine de soracağım; Tardu Flordun’la ilişkiniz devam ediyor değil mi?
- Evet, Tardu ile iki senedir güzel giden bir ilişkim var ve bu konuda sadece bunu söyleyebilirim.

Röportaj: Sinem VURAL

Karizmatik olmak için çaba sarfetmiyorum!

0 yorum

Karizmatik olmak için çaba sarfetmiyorum!


Röportaj Fotoğrafları için TIKLAYIN!


Türkiye artık dizi manyağı oldu. Herkesin dizileri var. Bizim Dubai’de yaşamamız da durumu değiştirmiyor. Benim dizilerim, ‘Ezel’, ‘Fatmagül’ün Suçu Ne’, ‘Türk Malı’, ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ ve ve ve...
Yeni başladığı için hayatımı zorlaştıran, dizi sıramı şaşırtan ve gittikçe yükselen ‘Behzat Ç.’
Başka dizilere benzemeyen bir dizi ‘Behzat Ç.’ İlk bölümünde çarpılmadım, beni yavaş yavaş içine aldı. Çünkü Behzat Ç. bir anti-kahraman. Sıcak, kolay, insanı hemen yakalayan bir tip değil. Fakat tanıdık biri ve tanıdığım bir dönem benim için. 70’li 80’li yıllar. Yani geçmişiz. Babam gibi, bildiğim bütün sağlam ama tuhaf adamlar gibi Behzat Ç. Sorunları olan ama iç dünyaları zengin adamlar. Konuşmazlar, içe kapanıktırlar, problemleri vicdanlarıyla çözerler, kanunlarla değil.
Kolay bir rol değil. Ve çok sıkı bir oyunculuk sergiliyor Erdal Beşikçioğlu. Dokusu, kurgusu farklı bir dizi, diğerlerinden hemen ayrılıyor.
“Bir Ankara polisiyesi” lafına da hep gülüyorum. Evet ama doğru, bir Ankara dizisi, bir Ankara oyunculuğu.
Karısı Elvin Beşikçioğlu da dizide eski karısını canlandırıyor. Ondan söz ederken, “Bazılarının yanında zaman hızlı geçer, bazılarının yanında hiç geçmez” dedi. 21 yılı birlikte nasıl geçirdiklerini hiç anlamadığını söyledi. Hoşuma gitti. Deli bir yoğunluğu var. Haftanın üç günü Ankara’da, kapalı gişe oynayan bir oyunu var: ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’. ‘Kurtlar Vadisi’nde kötü bir adamı oynuyor. Çekimler Adana’da. Ve bu arada da ‘Behzat Ç’nin çekimleri devam ediyor. Hayatı, o uçak benim, bu uçak senin geçiyor. Ama şikayeti yok. Çünkü mesleğini çok seviyor...

Baba Laz, anne Arnavut... Bu nasıl bir karışım?
- Fena! İki tarafın da en kötü özelliklerini almışım. Göbek adım İnat...

Nasıl bir çocukluk?
- Babam Vakıflar Bankası’nda müdürdü, oradan oraya göçtük. İlkokula Ankara’da başladım, sonra Kayseri, İzmir, Ankara, Diyarbakır, sonra tekrar Ankara. Benim hiçbir zaman mahallem olamadı. Mahalle yaşantısındaki durumlara, insan ilişkilerine hep özenmişimdir.

Aidiyet hissi peki?
- Var ama yok. Yine de Ankara. Ruhuma en yakın yer. Liseyi Ankara’da okudum. Sonra konservatuvar yılları başladı.

Oyunculuk? Bilinçli bir karar mı?
- Hiç değil. Bir üniversite bitirmem gerekiyordu. Daha doğrusu, girebileceğim bir üniversite bulmam gerekiyordu! Liseyi altı yılda, zar zor bitirdim. Hiçbir üniversite de kendime yer bulamayınca, “Ulan, bir de konservatuvarı deneyelim” dedim.

Serseri bir adam mıydınız?
- Yok. Birilerinin bir şeyler anlatıp anlatıp, “Şimdi de sınav yapıyorum” demesi bana saçma geliyordu. Okulda öğretilenlerle ilgilenmiyordum, ben basket oynamayı, yüzmeyi seviyordum.

Kızların, dibinin düştüğü sporcu bir adam mı?
- Yok, o da değil, içine kapanıktım.

Bir oyuncunun içe kapanık ve kendi dünyasında olması şart mıdır?
- Bence şarttır. Başka türlü nasıl sağlamasını yapacak ki?

Haccettepe’ye girmek kolay olmasa gerek. Şaşırmadınız mı konservatuvar sınavını kazanınca...
- Çok şaşırdım hem de. Gencecik bir çocuktum, oyunculuk ne demek, sahne ne demek bilmiyordum.

Kazanamasaydınız başka bir mesleğe yönelir miydiniz?
- Fotoğrafa ilgim vardı, oyuncu olmasaydım, fotoğraf makinemi alıp diyar diyar dolaşabilirdim. Ama bir masanın arkasında oturamayacağım kesin.

Oyunculukta, ‘mektepli- alaylı’ ayrımına inanıyor musunuz?
- Tiyatro için evet. Oynarken de görülüyor zaten. Konservatuvar eğitimi almış olanları, sahnede hemen ayırt edebiliyorsunuz. Baleden eskrime, akrobasiden, pandomime kadar dört yıl ciddi bir beden eğitiminden geçiyorsunuz. E tabii duruşunuz değişiyor. Fakat sinema ve televizyonda, mektepli-alaylı ayrımı yok bence, sadece iyi ya da kötü oyuncu var.

Sizi o dönemde konservatuvarda yetiştirenler...
- Cüneyt Gökçer, Çetin Tekindor, şu an Devlet Tiyatroları Genel Müdür olan Nevin Bilgin, rahmetli Asuman Koralp, Leyla Barutçu... Hepsinin üzerimizde çok ciddi etkileri ve öğretileri oldu. Ama tabii mezun olunca, o öğretilerin hepsine karşı çıktık!

Neden?
- E bu işler böyledir, yeni bir biçim yaratmanız gerekiyor. Onu yaratabilmeniz için de, bir karşı çıkış gerekiyor.

“Şuna karşı çıktım ve şöyle yaptım” diyeceğiniz somut bir örnek var mı?
- Ankara’da şu anda haftanın üç günü oynadığım, ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ bile buna bir örnek.

Genco Erkal’ınkinden çok mu farklı?
- Farklı. Klasik bir sahneleme biçimi yok, klasik bir Gogol da değil. Sahnede vinç var, ben o vincin küçük sepetinin üzerinde oynuyorum. Üçüncü sezon hâlâ kapalı gişe.

O zaman tiyatronun filan öldüğü doğru değil...
- Değil tabii, bu ülkedeki her şeyi olduğu gibi tiyatroyu da basitleştirmeye çalışıyorlar. İki tane dekorla, çıt çıt çıt olacak iş değil. Üç tane özel tiyatro olsun, çok güçlü prodüksiyonlar yapsın, bakın bakalım, salonlar boş mu kalıyor, yoksa kapalı gişe mi oynuyor? İstanbul’da bir sürü çadır tiyatrosu var, hepsi komedi oynuyor. Tiyatro komediden ibaret değil ki? Sen ne anlatıyorsun bize? O kitleyi toplamışsın, bir fikir, bir düşünce aktarman gerekmez mi? Tiyatrocularda da suç var yani. Herkes, her şeyin kolayına kaçıyor.

İnsan sadece yeteneğiyle, bir kadını tavlayabilir mi?
- Bence evet.

Normal hayatta gayet sıradan gördüğü birinin, sahnede devleştiğini görünce, bir kadın vurulabilir mi?
- Bence vurulabilir.

Bu nasıl bir güçtür? Böyle bir yeteneğinizin olduğunu bilmek...
- Eğer böyle bir gücüm varsa da ben haberdar değilim. Ben sadece bana söylenen işi yapıyorum. Kendimi göremiyorum. Sonradan izlemek de hoşuma gitmiyor zaten.

‘Yüzleşme’ programında yaptığınız sunuculuğu hayranlarınız çok sevmemiş...
- Ya evet. Ama benim için iyi bir tecrübeydi, Şafak’la (Bakkalbaşıoğlu) çok eğlendik. Ama kabul ediyorum, kötü bir işti. Duygusu kötüydü.

Pişmanlık?
- Yok canım. Geçmişi değerlendirdiğimde, bir yere koyarım o kadar, niye pişman olayım.

Askerken tiyatrocuyum diye Hakkari Yüksekova’da ‘Aç aç’ sorumlusu yaptılar
Siz neden parlamak için bu kadar beklediniz! İnanılmaz iyi işlere imza attınız. Sizin gibi iyi bir oyuncunun 25’inden itibaren bu ülkede çok daha fazla öne çıkması gerekmez miydi?
- Hiçbir şey öyle birden bire, küt diye olmuyor. Olan da kalıcı olamıyor. Oyuncu dediğinin bir olgunlaşma süreci var. Ben 21-22 yaşında Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’na girdim. Dört sene orası, üzerine de iki sene askerlik...

Al sana gitti altı yıl! Diyarbakır, bir tür zaman kaybı mıydı?
- Olur mu? Şarap, mahzende ne kadar uzun süre kalırsa lezzeti o kadar artmaz mı? Ben orada kendimi geliştirme fırsatı buldum, üç dört tane Shakespeare oynadık, ummadığınız kadar ciddi bir seyirci vardı, sürekli kapalı gişe oynuyorduk.

İsteyerek mi gittiniz?
- Tabii, tabii. İlk tercihimdi. Dört yıl orada sonra da askerliğimi yaptım, Hakkari Yüksekova’da. Herkes gibi başvurumu yaptım, baktılar, “Sen tiyatrocu musun?” dediler, “Evet” dedim, “Güneydoğu’daki arkadaşların morale ihtiyacı var” dediler, beni oraya gönderdiler. Askerde mesleğimle ilgili yaptığım tek organizasyon ‘aç aç’ düzenlemekti.

O nedir?
- Hani bilirsiniz, bir hanımefendi gelir, müzik eşliğinde dans eder, üzerindekileri tek tek çıkartır ya, odur. Tiyatrocuyum diye bana bu görevi uygun gördüler.

Amerikan filmlerinde striptiz yapıyorlar askerlere ama Hakkari Yüksekova’da hayal edemiyorum...
- Zaten hayal edemeyeceğiniz o kadar çok şey oluyor ki orada! O yüzden çok zordu diyelim...

Aç aç yapanlar kimdi?
- Yemin ederim Uğur Dündar edasıyla sordunuz! Oradaki insanlar yaklaşık bir yıl kadın görmüyor. Devamlı cephedeler. O yüzden bu tip gösterilerle morallerini yükseltmeniz gerekiyor.

Nereden geliyordu o kadınlar?
- Bir yerden geliyor işte...

İlk defa duyuyorum da böyle bir şeyi, merak ettim. Siz bu striptizi bir koreografiyle mi yapıyordunuz? Müzikal gibi mi?
- Hayır canım ne alakası var! Bütün insanlar oraya otururlar ve kadın üzerindekileri çıkarmaya başlar. Bu kadar basit. Ne seyirlik tarafı var ne zarafeti...

Ne kadar açılıp saçılıyorlar?
- O değişiyor. Erlere farklı, subaylara farklı.

İstanbullu arkadaşların bir şeye konsantre olabilmeleri çok zor
Provalarını Ankara’da yapsınlar!

Sizin oyunculuğunuzda hep bir Ankaralı vurgusu var. ‘Ankaralı oyuncu’ ne demek?
- Nasıl anlatayım? İstanbul’daki tiyatrocu arkadaşlara şöyle diyorum: “İnsanın İstanbul’da herhangi bir şeye konsantre olabilmesi mümkün değil! Dikkatinizi bozacak çok fazla dış etken var. Gelin provalarınızı Ankara’da yapın, oyununuzu çıkartın, bir süreliğine de burada oynayın, sonra gidin İstanbul’a ne haliniz varsa görün!” İşte bu!

Ankara’nın sihri nerede?
- Memur kenti olduğu için disiplinlidir. Trafik polisinden, çöpçüsüne kadar herkes hangi saatte, nerede olacağını bilir. Bu düzen içinde çalışmak disiplin gerektiren bir iştir ve konsantrasyonu yoğunlaştırır.

Ben de Ankara sıkıcı diyebilirim. Hep derler ya, “Ankara’nın en iyi yani İstanbul’a dönmesidir...”
- Boş oturursanız tabii sıkıcıdır! Ama benim Boğaz’a bakıp dalga geçecek zamanım yok, çalışmam lazım.

Ankaralı sevgiliyle İstanbullu sevgili arasındaki fark...
- Hiç İstanbullu bir sevgilim olmadı ki. Ben karım Elvin’le beraber büyüdüm. 19-20’ydik tanıştığımızda...

Çok romantik tabii insanın ilk sevgilisiyle evlenmesi. Ama o kadar gençken, insan gerçek eşini bulup bulamadığını anlayamayabilir. Siz sanşlıymışsınız...
- Üniversitede zaman zaman, “Bu iş bitti!” dedik, ayrıldık sonra tekrar birlikte olduk. İşte o ayrılıklarda, ben ‘bilgi ve görgü’mü arttırdım. Ama sonra bir gün geldi şöyle düşündüm: Hayatımı böyle mi devam ettireceğim? Ruhu yalnız olarak? Evet, birtakım kadınlarla birlikte oluyorum, eğleniyorum da ama nihayetinde değişen bir şey yok, hep aynı, hep aynı... Ondan sonra, geriye dönüp, ‘farklı olan neydi, beni en çok tamamlayan kimdi’ diye baktığında Elvin’i gördüm. Hayatının geri kalanını da onunla geçirmek istedim, Allah’tan o da kabul etti...

Ne güzel anlattınız! Elvin neden farklı?
- Çözemediğim için belki...

Hanginiz iyi oyuncusunuz?
- O. Sahnede görmeniz lazım. Sinir bozacak kadar iyidir.

İnsan kıskanır mı?
- Kıskanmaz mı? O yetenektir zaten, ona aşık olmamın en büyük nedenlerinden biri. Karşımda inanılmaz bir iç dünyası olan bir oyuncu, bir kadın var...

En çok ne için kavga edersiniz?
- Elvin’le mi? 10 yaşındaki kızımız Derin’in eğitimi üzerine. Ben eğitime onun kadar takmıyorum.

BEN ZOR OLANI SEVİYORUM

Herkesin hatırladığı filmlerde oynadınız. ‘Vali’, ‘Barda’, ‘Bal’... ‘Bal’ ortalığı kasıp kavuruyor. ‘Barda’nın tecavüz sahnesi hâlâ ülkenin tartışma gündeminde? ‘Vali’de yarattığınız tip hâlâ konuşuluyor. Kendinizle gurur duyuyor musunuz?
- Yaptığım işlerden keyif alıyorum. Ama tek tek oyuncu olarak incelediğim zaman, canımın sıkıldığı oluyor.

‘Köprü’de de ‘Vali’de de Recep Yazıcıoğlu’nu oynadınız. Fiziken de benziyordunuz zaten. Oyunculuğunuz da başarılıydı. Peki siz ruhen ne kadar Recep Yazıcıoğlu’na benziyordunuz?
- Çoook.

Ve şimdi de ‘Behzat Ç.’ Bir Ankara Polisiyesi. Senaryoyu okuduğunuzda ne dediniz?
- Çok etkilendim. Çok sevdim. Ama “Çok zor! Nasıl altından kalkacağız” dedim. Çünkü ‘Behzat Ç.’nin en önemli özelliklerinden biri 216 içmesi, ağzından hiçbir zaman sigara düşmüyor, sürekli içki de içiyor. Ama biz bunu gösteriyoruz. O zaman da karakteri doğru yansıtmak zorlaşıyor...

‘Behzat Ç.’yi, ‘Hayata karşı suçlar uzmanı’ olarak tanımlıyorsunuz. Ne demek bu?
- Üçüncü sayfa haberlerindeki cinayetler var ya... İşte ‘Behzat Ç.’ onları çözen polis. Cinayetin işlendiği noktadan geriye gidiyor ve tek tek hepsini aydınlatıyor.

Kadınlara güvenmiyor. Siz de onun gibi mi düşünüyorsunuz?
- Yüzde 50-50 diyelim.

Başka hangi konuda ona benziyorsunuz?
- Mesleğine çok bağlı, ben de öyleyim. ‘Behzat Ç.’yi sevdirmek gibi bir derdimiz de yok bu arada. Bir anti-kahraman o. Zaman zaman “Vay anasına!” diye izleyeceğiz. Zaman zaman hataları olacak. Ama öyle ya da böyle sonuca ulaşan, cinayetleri çözen adam o. Vicdan onun için önemli, bazen kanunları bile hiç sayıyor. Bu yiğidin, yoğurt yiyişi biçimi biraz daha farklı...

Bu kadar karmaşık bir karakter yerine, daha sempatik, daha jön bir karakter canlandırmayı tercih etmez miydiniz?
- Yok ya. Zaten herkes kolayı tercih ediyor. Ben zor olanı seviyorum.

Semih Kaplanoğlu’nun, “Emir Kusturica varsa, ben yokum” protestosuna ne diyorsunuz?
Kaplanoğlu’nun kendi yaklaşımıdır. Hassas bir yaklaşım. Ama ben de destekliyorum. Hayatta herkesin muhalefet eden bir yanının olması gerekiyor. Evet, Kusturica önemli bir yönetmen, evet bir usta, evet örnek alınacak bir insan ama hata yapmıştır. Ustaların da attıkları adımlara dikkat etmeleri gerekir.

Nihayetinde her oyuncu biraz çapkındır, olmalıdır da

Siz çok ödüllü bir oyuncusunuz. Bir dolu ödül aldınız. Ödüller neyin göstergesi? Ödül almayanlar kötü oyuncu mu?
- Yok öyle bir şey. Ödül mekanizması dediğiniz nedir ki! Üç-beş insanın bir araya gelip, üç-beş kulis yaptıktan sonra, seyredilen oyunlara verdikleri şeyler. Erzurum’daki çocuğun oyununu acaba o ödül mekanizmasının içindekiler gidip seyretmiş mi? Böyle saçma bir şey olabilir mi? Afife Jale Tiyatro Ödülleri veriliyor. Ödül jürisinin içerisindeysen eğer, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde çıkan bütün oyunları seyretmekle mükellefsin. Yok öyle üç-beş oyunu seyredip ödül vermek! O zaman sizin ödül değerlendirmenizi ağzımızı bükerek karşılarız. ‘Ödül alanlar iyi, almayanlar kötü oyuncu’ gibi saçmalık da olmaz.

Sizi Birol Ünel’e benzeten takipçileriniz var. “Yenisi ve genci” diyorlar.
- Birol bir fenomendir. Hiç kimse öyle olamaz. Beni de kimseye benzetmesinler.
Niye fenomen?
- Kural tanımaz bir oyuncu o.

Siz öyle değil misiniz?
- Benim, “Ben bir fenomemin” diye ortaya çıkmam saçma olmaz mı?

Hakkınızda en çok kullanılan sıfat ‘karizmatik’. Kadınlar, “Adamın her yerinde karizma akıyor” diyorlar. Bu iyi bir özellik mi, kötü mü? Memnun musunuz, değil misiniz?
- Bilemedim. Ben zaten evliyim...

Karizmatik olmakla evli olmanın ne alakası var? İnsan hem evli hem karizmatik olabilir... Olamaz mı?
- Doğrudur. Ama ben herhangi bir şey için çaba sarf etmiyorum.

Sizi bir de, “En güzel burunlu erkek oyuncu” seçmişler. Güzel burunlu olmak avantaj mıdır sinemada?
- Ne bileyim canım. Annemin karnımdan öyle çıkmışım. Ama evet, bu burun meselesine çok takıyorlar. Beğeniyorlar.

Sizin umurunuzda mı?
- Değil tabii.

Kadınların ilgisi sizi rahatsız ediyor mu? Evlisiniz ya...!
- Yok canım, kadınlara karşı bir tavrımız yok. Meslek icabı etrafımızda birçok kadın var. Ne yapacağız? Sohbet etmeyecek miyiz? Edeceğiz tabii...

Ama çapkınlık yapmıyorsunuz?
- Evet. İstanbul’daki arkadaşlar kadar çapkınlık yapmıyoruz. Ama nihayetinde her oyuncu, sahnede birisiyle buluştuğu zaman biraz çapkındır. Çapkın da olmalıdır...

Bizim seyircimiz tembel!

Niye diziler bu kadar çok tutuyor?
- Çünkü bizim seyircimiz biraz tembel. Çayını demleyecek, televizyon karşısına geçecek, ayaklarını uzatacak ve yemişini yiyecek. Tiyatroya ancak birisi zorlayacak da öyle gidecek. Ama Ankaralılar için söylemiyorum. Ankaralılar biraz daha farklı tabii...

Nedir canım bu Ankara methiyesi sürekli! Biz İstanbul’da siz Ankaralıları ti’ye alıyoruz, haberiniz yok galiba...
- Bilmez miyim? Bir gün İstanbullu bir arkadaşla sohbet ediyoruz, dedi ki, “Ya n’apıyorsun Ankara’da? Bak burada Boğaz var, oturup bekliyoruz...” Ben de dedim ki, “Güzel yapıyorsunuz da, Ankara’da Anıtkabir var, birinin de onu beklemesi lazım...”

Tiyatro eleştirmeni büyüklerimiz bir zahmet popolarını kaldırıp Anadolu’daki genç yetenekleri keşfetsinler

En has oyuncular Ankara Devlet Tiyatrosu’ndan mı çıkar?
- Hiç öyle bir iddiam yok. Bölgelerde bayağı yetenekli tiyatrocu gençler var. Erzurum’da, Van’da, Trabzon’da, Diyarbakır’da, Konya’da, Sivas’ta. Bu çocukların hiçbirini Türkiye şu anda bilmiyor. Çünkü tiyatroyla ilgilenen, eleştiriler yazan büyüklerimiz, hiçbir zaman o tarafa gidip gençlerden kimler var, bakmıyor... Yazıktır! Popolarını kaldırıp bir zahmet gitsinler...

RÖPORTAJ: AYŞE ARMAN / HÜRRİYET

Mantığı olan Türk polisiyesinde oynuyoruz

0 yorum

Mantığı olan Türk polisiyesinde oynuyoruz

Polislerin ´erkek dünyasına´ sessizce sızan iki güzel kadın...

Star TV ekralarında izlediğimiz Behzat Ç. Ankara’nın gri havasında bir polisin hayatını bizlere anlatıyor. Dizi Emrah Serbes’in kitabından uyarlama, o yüzden senaryo yazarın mantığına göre işliyor. Polisiyenin kilit kadın karakterleri Canan Ergüder ve Ayça Varlıer aynı fikirde birleşiyor, “Kitaptan uyarlandığı için çok sağlam bir alt yapısı ve matematiği çok iyi çözülmüş bir senaryo. Kısacası mantığı olan bir Türk polisiyesinde oynuyoruz.”


Ekranlardaki polisiye dizilerden Behzat Ç.’yi ayıran özellikler neler?


Canan Ergüder:
Behzat Ç.’nin içinde kesinlikle bir duygu var. Bunun nedeni ise Türk bir yazarın eserinden bir uyarlaması olması. Özenti bir dizi değil. O yüzden başka polisiyelerle karşılaştıramıyorum. Ankara’ya ait olması da çok özel. Ankara’nın rengi içine işliyor ve o his bütün diziye yayılmış durumda.

Ayça Varlıer:
Dili çok kuvvetli. Kitaptan uyarlandığı için çok sağlam bir alt yapısı var ve matematiği çok iyi çözülmüş bir senaryo. Ankara’da çekildiği için de farklı bir jargonu var.

Ankara’nın seyirciye hissetirdiğini tam olarak nasıl tarif edebilirsiniz?


Canan E.:
Hem seyirci hem de oyuncu böyle bir Türk dizisine açtı. Bizim dizide üslup farklılığı da var. Ankara’nın renklerinin ve özelliklerini yansıtıyoruz. Hollywood senaryolarının özentisi değil. Türk hikayesi anlatıyoruz ve belli bir mantığı var.

Genellikle polisiyelerde kadın ya seks objedir ya da yan karakter... Burada kadınların gücünü nasıl hissediyoruz?


Ayça V.:
Kadın figürleri yan karakterler gibi gözükse de aslında Behzat Ç.’nin ekseninde dönen olayların, nedenleri olacaklar. Öğretmeni canlandırıyorum ve Behzat’ın bitmemiş bir aşkının devamını yaşatacağım. Özellikle bizim ilişkilerimizde çok yarış ve ego çarpışması var. Kızını da kaybettikten sonra bütün kadınlara karşı olan güvenini de yitiriyor. Çünkü tek güvendiği kadın karakteri kızıydı.

Canan E.:
Savcıyı canlandırıyorum. Kitapta savcı erkek rolünde ama dizide kadın olarak görüyorsunuz. Feminen olmasına rağmen maskülen de bir karakter.

Canan Ergüder:
Karakteri çözmek için adliyeye gittim

Kitaptaki hayal ettiğiniz dünyayla ekrandaki dünya birbiriyle örtüşüyor mu?


Canan E.:
Kesinlikle örtüşüyor. Tek farkı, başladığımız mevsim. Karanlık kış günlerinde geçiyor. Diziye de baktığınız zaman Behzat Ç.’nin psikolojisini yansıtan renkler var.

Ankara polisiyesi değil de İstanbul polisiyesi diye anılsaydı bambaşka bir hikaye ile mi karşılaşırdık?


Canan E.:
Bir kere kültür farklı... Ayrıca politik olarak da değişik. Ankara başkent onun verdiği ciddiyet, İstanbul kozmopolit ve her rengi içinde barındıran bir şehir.

Sonu belli olan bir hikayeyi oynamak zor değil mi?


Ayça V.:
Birinci kitapta olup biteni birinci bölümde işledik. Tabii, kitabın dışına da çıkılacak. Çünkü ikinci kitapta Behzat Ç. akıl hastanesine gidiyor ve hiç konuşmuyor. Sözsüz bir olayı bölümlerce izleyiciye anlatamazdık.

Rolünüze hazırlanırken bir savcı ile konuştunuz mu?


Canan E.:
Özellikle Bakırköy Adliyesi’ne gittim ve bütün gün cinayet davalarına katıldım. Bayağı notlar aldım. Cinayet mahalline gidebilmek istiyorum. Bayan bir savcıyla konuşma fırsatım oldu. 110 savcı arasında tek kadın... Tanıştığım kadın savcı, Behzat Ç.’de izlediğiniz gibi sert bir kadın değildi... Ve bana şu öğüdü verdi, “Karakterini canlandırırken kadın olduğunu asla unutmayacaksın.”

Karakterlerin hepsini ilk bölümde servis etmediniz. Yavaş yavaş diziye dahil oluyorlar...


Ayça V.:
Evet, birinci bölümde savcı, ikinci bölümde ise Bahar karakteri ile karşılaştık. Şimdi ise pavyonda sahne alan Gönül ile karşılaşacaksınız. Behzat’ın hayata dönmesi için Bahar kilit karakter olacak. Polislerin kendine has bir erkek dünyası var. Ama bu dizideki erkek dünyasının içinde kadınların etkisini çok fazla hissedeceksiniz.

Canan E.:
Savcı, Behzat Ç.’nin arkasında duruyor ve onu kolluyor. Bunun nedenleri de yavaş yavaş ortaya çıkacak.

Kendi hayatınızla bağdaştırdığınız sahneler oluyor mu?


Ayça V.:
Senaryo 10-20 bölüm işlendikten sonra ortak yönlerimizin elbet çıkacağını düşünüyorum. Gümüş dizisinde oynarken devamlı, “Aman Tanrım aynı şeyleri yaşamışız” dediğim oluyordu.

Ayça Varlıer:
Yeni bir albümüm çok yakında

Dizi dışında sizi sevenler sizi nerelerde görecekler?


Canan E.:
Bu sezon İKSV Salon sahnesinde Bomba ve Bayrak oyunları devam edecek. Yeni bir oyun yapabileceğimi düşünüyordum ama dizinin programıyla uyuşmayacak.

Ayça V.:
Albümüm çok yakında çıkacak. Şarkıcılık kimliğimi de geliştirmek için bir çaba sarf ediyorum. 11 besteden oluşan albümde 2 parça bana ait. İki tiyatro oyunum devam ediyor.

Röportaj : Eda Solmaz

Hakan Hatipoğlu kendini BirAnkaraPolisiyesiDizisii.Blogspot.com' a anlattı...

0 yorum

Hakan Hatipoğlu kendini www.startv.com.tr' ye anlattı...

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi'nin Selim'i, Hakan Hatipoğlu kendini www.startv.com.tr' ye anlattı....

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi dizisine nasıl dahil oldun?


Dışarıdan baktığımda kendime polisliği yakıştırıyorum belki yapımcılar da böyle düşünmüştür. Bunun akabinde böyle bir teklif geldi. Bende bunu değerlendirmek istedim. Çünkü proje çok güzeldi, kanal doğruydu, yapım firması doğruydu benim için de iyi bir şey olacağını düşündüğüm için projeye dahil oldum.


Teklifi Aldığında ne düşündün?

Çok heyecanlandım. Serdar Akar'ın bu dizinin yönetmeni olması benim için çok büyük bir avantajdı. Benim için güzel bir başlangıç olacağını düşünüyordum, o yüzden düşünmeden teklifi kabul ettim.


Oyunculuk eğitimi aldın mı? Ya da Şuan anda oyuncu koçlarından yardım alıyor musun?

Daha önceden herhangi bir oyunculuk eğitimi almadım ama önümüzde ki yıllarda oyunculuk eğitimini alıp ve yeterince tecrübe kazandıktan sonra Türkiye’nin jönü olmak isterim.


Canlandırdığınız karakterden biraz bahseder misiniz?

Selim polis olarak çok başarılı bir  polis değil.Ama zekasıyla ve dış görünüşü ile teşkilatın yüzü olarak belirlenmiş biri. Dışarıdan bakıldığında aykırı ve rahat bir polis.  Aynı zamanda çapkında. Esasında rol benim için çok uygun.

İlk Çatışma Sahnesini Heyecanla Bekliyorum…


Rol gereği de olsa Polisliği heyecanlı buluyor musun?

Bence oldukça heyecanlı bir meslek polislik. İlk çatışma sahnesini merakla bekliyorum mesela. Bir çatışmanın içinde olmak o heyecanı yaşamak çok istiyorum.


Polis olmak esasında benim iç karakterime çok uygun!


Çocukken polis olma gibi bir hayalin varmıydı?


Ben hiç silahlarla büyüyen bir çocuk değildim tam tersi kitaplarla ansiklopedilerle büyüyen bir çocuktum. Ama devletin polis teşkilatına karşı çok büyük sempatim vardır. Gördüğüm en ufak hatayı bile onlara ihbar edecek kadar duyarlı bir insanım. O yüzden polis olmak esasında benim iç karakterime çok uygun bir rol.

Ama hiçbir zaman küçüklüğümde polis oluyum elime tabanca alıyım diye hiçbir şey yoktu ki şuan tabancayı elime aldığımda gerçek tabanca olmamasına rağmen heyecanlanıyorum.


behzat ç. 

3 büyük şehir , ziyaretçi ReytingleRi

0 yorum

BirAnkaraPolisiyesiDizisii.Blogspot.Com Adresine bu zamana kadar erişim sağlayan kullanıcıların hangi şehirden ilgi gösterdiklerini incelediğimizde ilk 3 şehir aşağıdaki gibi karşımıza çıkmaktadır.

%50 ANKARA

%40 İSTANBUL

%10 İZMİR

Diğer şehirleride talebe göre listeleyebiliriz.

Ankara’lıların diziye olan ilgileri kaçınılmaz bir gerçek.

Behzat Ç. 7 yaş ve üzeri içiN

0 yorum

7 Yaş üzeri nedir ?
7 yaş üzeri demek RTUK’ün belirlemiş olduğu akıllı işaretlerden sadece 1 tanesidir. 7 yaş altındaki çocukların bu amblemi görmüş olduğu dizileri , filmleri , programları izlemesi kötü örnek oluşturabilir ve ileride ciddi sorunlara yol açabilir demektir.
Behzat Ç ‘de yaş sınırlaması var mıdır , varsa nedir ?
Behzat Ç ” Bir Ankara Polisiyesi ” dizisinde evet bir yaş sınırlaması vardır ve bu yaş sınırlaması 7′dir.
7 yaş altı çocukların diziyi izlemesi olumsuz örnek ve davranışlar oluşturmasına sebep olabilileceği için LÜTFEN! evde ufak çocuğunuz var ise diziyi KESİNLİKLE izletmeyiniz.
Akıllı işaretler hakkında bilgi sahibi olalım ve bunun gibi diğer AKILLI İŞARETLERİN bulunduğu yerlerde bunu göz önünde bulunduralım ve çocuklarımızı bilinçlendirelim. Gelişmiş gelecek nesilleri hazırlamak için yaşınızın vermiş olduğu sorumlulukları göz önünde bulundurun ve ufak kardeşlerimizin izlemelerine engel olunuz.

Behzat Ç 5.bölüm (17.10.2010) FRAGMANI bölüm özeti

0 yorum

İlk sitemizde yayınlanacaktır.


Behzat Ç dizinin sonunda çalan müzik Sadece birankarapolisiyesidizisii.blogspot.com da

0 yorum

Behzat Ç ‘nin bitiminin ardından dizinin sonunca çalan müzik Pilli Bebek’den – Uzun geceler’di. Buyrun dinleyebilmeniz için sizlerle paylaşıyoruz…


Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret

0 yorum

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret



5. Bölüm izle

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret



5. Bölüm izle

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi 5. Bölüm izle 17 Ekim seyret



5. Bölüm izle

Behzat Ç. 5. Bölüm izLe 17 Ekim, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe

0 yorum

Behzat Ç. 5. Bölüm izLe

Behzat Ç. 5. Bölüm izLe

Behzat Ç. 5. Bölüm izLe

Behzat Ç. 5. Bölüm izLe 17 Ekim, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe

Behzat Ç. 5. Bölüm izLe 17 Ekim, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe

Behzat Ç. 5. Bölüm izLe 17 Ekim, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe

Behzat Ç. 5. Bölüm izLe 17 Ekim, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe, Behzat Ç. 5. Bölüm izLe